ismim berk. berk yıldız. benim gibi bir insan için fazla lüks
bir isim. istanbul'da bir gecekonduda doğdum. orada büyüdüm. orada yaşıyorum.
bahtımın hep kapalı oluşuna sebep neydi? yaşamak, başkaları
kadar benimde hakkım değil miydi?
bunları düşünüyordum. tek başıma oturmuş, sigaramdan nefes
alıp bu mükemmel manzarayı izlerken. objektifimden size yansıtıyorum bu
manzarayı iyi dinleyin.
kavga ediyorlardı. bayılıyordum onların kavga
etmesine. düşmanımın düşmanıyla düşmandım. bu, ilkokulda öğretilenlere biraz ters
bir durumdu. genelde düşmanının düşmanıyla dost olurdu
insanlar. neyse. birbirlerine yumruklar sallıyorlar ve ben zevkten dört köşe
oluyordum. benim onlara olan düşmanlığımdan habersizlerdi henüz. evet üçümüzde
aynı kızı seviyorduk. ama benden üçününde haberi yoktu. hatta benden kimsenin
haberi yoktu. kendimi değersiz hissediyordum. doğada çok bulunan maddeler gibi. kum
gibi.
sokakta gördüğüm birinin karşısına geçip bildiğim tüm
küfürleri etsem cevap vermezdi sanki. sanırım dünyaya yer kaplamaya gelmiştim.
ama bu kıza gönlümü kaptırmıştım bir kere. onu görünce güzel
şarkı sözlerini hatırlıyordum, güzel şiirleri. şiir bile yazyordum ona. bütün
harfler, heceler, kelimeler benim lügatımdaki her şey onun için var olmuştular.
ayrıldılar. birileri gelip manzaramın içine etmişti. güzel
manzaramın.ayrılmalarına rağmen hala birbirlerine küfür yağdırıyorlardı. sert
çocuklardı vesselam.
sonra onu gördüm. başı dik, parmak uçlarında, özgüveni yüksek
bir biçimde yürüyordu. gözlerimi ondan alamıyordum. Keşke bir kedi olabilseydim. evinde beslediği, sevdiği, yanyana uyuduğu bir kedi. neden bir kedi olamiyordum tanrım?
ismini bilmiyordum henüz. gerekte yoktu aslında. ben ona hitap
edecek bir şeyler bulurdum nasılsa. ama artık bir şeyler yapmak gerekiyordu. böyle
olmazdı bu işler. onun yanında olmak için bir kedi olamayacağıma göre, bütün
olarak, bu halimle ben, bir şeyler yapmalıydım. tatlı tatlı öğüt vermeye başladım kendime. bir
anne gibi...
gidecektim, konuşacaktım. ne olabilirdi ki?
yine beklerken onun geçtiği yolda, geçtim karşısına:
-sen dedim, hayatımda gördüğüm en güzel şeysin. gidelim
buradan. en baştan başlayıp güzel bir hayat kuralım kendimize. gel benimle.
bir şey söylemedi.
-kılıksızım diye mi gelmeyeceksin?
susuyor susuyor susuyor.
sahne diye buna derlerdi işte. tek söz söylememek, bu adama
hitap etmemek... yaman bir sahne idi bu.. arkamı döndüm ve uzaklaştım
oradan.gittim gecekonduma. ama
kabullenemedim bu durumu. hep mi kaybedecektim? sıkılmıştım
kaybetmekten. açtım dolabı. yıllardır orada duran, babamdan kalan bir silah
vardı. ve içinde 7 kurşun.
yapacaktım. kaybetmekten sıkılmıştım artık. gittim
düşmanlarımı aldım, götürüyordum. nereye gittiklerini bilmiyorlardı.elimde silah
olduğu için karşı hamlede bulunmuyorlardı. ilk defa birileri benden
korkmuştu. aldım onları prensesimin yanına gittik. dördümüzdük. dört kişiydik.
bakın dedim, bakın, ben bu dünyaya yer kaplamak için
geldim. bana iyi bakın. dünyada başka böyle bir insan yok. bu kadar itilmiş, elinde
hiçbir şeyi olmayan, çaresiz bir insan yok. yok. bağırdım çağırdım.ağlıyordum. lan
dedim, siz kazandınız.
matmazel, seyrekte olsa, sizi bu dünya gözlerimle görmek benim
için büyük bir şerefti.
kaybettim. silahı ağzımın içine soktum ve sonrası olmadı.
kara kedi
" evet üçümüzde aynı kızı seviyorduk. ama benden üçününde haberi yoktu." ilginç bir tâbir. kişinin kendisinin dahî kendisinden haberinin olmaması durumu. tebrikler ve başarılar..
YanıtlaSilTeşekkürler sayın okuyucu :)
Silkara kedi