24 Aralık 2014 Çarşamba

Ortadoğulu Anneyi Emzirirken Gördüm

Cismimi işgal eden çaresizlikten
Bi' bebeğin emzirilme süresince
Kaçıp saklanmak
Dünyanın en ıslatılmış çölüne
Öyle inanıyorum ki, çözüm olacak
Ortadoğu'nun kanla benim Ortadoğu'yla ritüelime

Unutulacak bi' kahramanın
En dehşetli mırıldandığı son eylem anında
Hırkamdan bi' kalkan dövüyorum varoluşuma
Bu iplik paslanmaz
İnancın ruhunda

Bi' müddet
Durup ya da duraksayıp kesin düşüneceğiz
Derinliğini çukurun üstündeki ağırlığı
İlk toprağı kimin attığını
İlk bombayı kimin patlattığını
BİR vakit geldiğinde
Birliğine şahit tutacağız adaletini

kirve

22 Aralık 2014 Pazartesi

Dünyalı

bu dünyaya inanın
ama inanın dediysem
dönüşüne değil mesela
atan kalbinize inanın
bir sosyalist gibi atmalı kalbiniz
siyaset bulaştırdım mı acaba bu şiire?
oysa kirlenmemeli bir şiir.
ancak şiirdir Allaha inanmayan o güzel kızdaki kırmızı
beyaz
halbuki elinizde tuttuğunuz kuş evrenseldi
ve zeytin dalı
kendinizi kandırmayınız efendim
efendim dediysem önünüzde başımızı eğeriz sanmayın
kibar olmak bir marifettir efendim
ve eğer sahnede varsa bir silah
o silah ikinci perdede mutlaka patlar efendim,
efendim?
bir şey dediniz sandım.
ve  eğer beni tanıyorsanız bilirsiniz tehditler savurmayacağımı
çünkü küçüksem mesela
büyümemişsem hala.
ama yinede nereden bilecekler efendim
benim soğukta elleri titreyen bir suriyeli çocuk için atan kalbimi
savaş efendim,
Kalbinizi acıtmıyorsa
siz dünyanın dönüşüne inanın
ışıklar söner ve perde kapanır.
hikayeler hep trenle başlar efendim
ama bu bir şiirdir.

kara kedi

19 Aralık 2014 Cuma

Toprak... Hiç bu kadar utanmamıştı...

Çift yazılır alnımıza kaderin silüetinden çıkan şerh
Çift yazılır bir ailenin pasif laneti
Çift yazılır yazılmasına, ama
İzin vermez iri adam
Kahpe lanetine ailesinin

Paytak paytak yürüyen cüzzamlı ağababalarının
Saklamaya çalışması kokuşmuş benliğini
Toprak...hiç bu kadar utanmamıştı...
İşte o an beliriverir yüzlerdeki o anlamsız sözler

Ve, son olarak
Mavi bir kor hayal eder insanoğlu
Yaldızlı gökyüzü eşliğinde

santo

-Her şey yarım kaldı.

-Her şey yarım kaldı.
-Hiç bir şey tam olmadı ki zaten.
-Hayat bize yanlış yaptı.
-Bize en büyük yanlışı neşet ertaş yaptı.
-şuramda bişeyler var ya.böyle derin bir şey.Tam olarak anlatamıyorum.
-anlıyorum ben.bana da oluyor bazen.
-sana da mı oluyor?
-oluyor valla.
-iyi lan inandık.
-İnsan olan herkese olur o.gerçekten insan olan herkese.
-İnsanım lan ben.
-İnsansın tabii oglum.
-İnsanım lan insan.Hüzünlü adamlarız biz.
-Hüznüne sokayım.Al bir şiir oku.Adam bu havalar için yazmış.Okuduktan sonrada  yat ve uyu benim hüzünlü fahişem.



Bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde...
Soğuk, buzdan bir perdeyle süslerken camı,
Dolaşırken birçok siyah gölge odamı,
Damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
Yine seni düşünmekle geçer zamanım...
Bu kimsesiz... Bu mahzun kış gecelerinde...

Serpilirken pencereme avuç avuç kar...
İçerimde hicranlardan bir nehir akar...
Karların da lambam gibi rengi sarıdır...
Onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
Rüzgar, sana yazdığımı geri getirdi...
Pencereden dondurucu bir nefes girdi...

Rüzgar yaptı her çatıda ayrı bir makam...
Yine senin hayalini gördüm bu akşam...
Hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık:
-Git istemem! .. Git istemem! .. Çık odamdan çık! ..
Ah! .. Ne dedim? . Hayır gitme.. Hayır gitme... Gel! ..
Ben git dedim, dedim ama sen işitme... Gel! ..

Sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
Fakat sensin yine boş ömrü dolduran...
Bu çılgının senden başka muini var mı? ..
Gitme... Beni senden başka kimse anlar mı? ..
Gözlerimi sen ki başka bir ufka açtın...
Nerdesin ya? .. Nerdesin ya? .. Ah neden kaçtın? ..

Yapyalnızım... Etrafımda yok senden bir iz...
Odam sessiz... Dışarda yağan kar sessiz...
Bu geceler dayanılır gibi değil ki...
Ey şimdi bu satırları okuyan bil ki:
Istıraplar yüz katlı kış gecelerinde...

Fakat kızgın yanardağlar çıksa bağrımda,
Senin için ben her derde katlanırım da
Derim ki: 'Bu gecelerin ızdırabiyle,
Ben ağlasam, harap olsam, çıldırsam bile;
Sen ateşli vücudunla ısınan rahat,
Yatağında bir rahibe saffetiyle yat...
Yat ve uyu! .. Bu tatlı kış gecelerinde...
Sabahattin Ali
kara kedi

14 Aralık 2014 Pazar

Hesabım Kalmasın Mahşere


Bilmeyerek yapmış olması ne yaptığı hatayı hafifletiyordu ne de Alper’in kırılan kalbinin acısını dindiriyordu. Alper’in kalbi kırılmıştı ve biz kırılan bütün kalplerin hesabını sormaya gelmiştik. Herkesin zayıf olduğu bir noktası vardır. Ve Alper bu noktadan vurulmuştu.

Alper. Can'dan  olma, Rahime'den doğma. Yolda yürürken gördüğünüz elleri ceplerinde dolaşan hüzünlü delikanlı. Biz. Kalbi kırılan insanlar için toplanan birkaç genç. İntikam amaçlı. Herhangi bir kar amacımız yok. Ve bizden kimsenin haberi yok.

Alper bizim yakın arkadaşlarımızdan biri. Pek konuşmuyor. Konuşmamayı tercih ediyor. Onu bu yüzden sorgulamıyoruz. Buna hakkımız yok.

Alper'in neler yaşayarak bu yaşa geldiğini çok geç öğrendik. Sürekli annesinin babasını, yada babasının annesini öldüreceği düşüncesiyle büyümüş. Evden gitmek istemiş yapamamış. Çünkü bazı sorumluluklar alabilmek için ayaklarınızın üzerinde durabilmeniz gerekir. Alper o gücü hissetmemiş kendinde. Sonra annesi de ölmüş babası da. Ölüm,kaçınılmaz son.

Biz de çok sıkıntı çekerek geldik bu yaşa. Biz.yani kırılan kalplerin hesabını sormak için toplanan gençler. Aslında biz aynı mahallede büyüyen,beraber futbol oynayan, mahalle maçı yapan çocuklarız.bir şeyler için mücadeleye etmeyi o yaşlarda öğrendik. Birbirimiz için mücadele etmeyide. Hesap sormaya karar verişimiz de o yıllara dayanıyor. Fırat'a karne hediyesi olarak top almıştı babası. Fırat da bizi topuyla oynatır, maçları onun topuyla yapmamıza izin verirdi. Biz de mahalle maçlarından önce antrenman yapardık. Kazanmak için çalışmak gerektiğini de o yaşlarda öğrendik. Ama o zaman 30 yaşında olan Aykut (o zamanlar Aykut abi derdik çünkü henüz bizim kalbimizi kırmamıştı. Kalbinizi kıran birine saygı göstermeyiniz!)  topumuzu patlattı mahallede ses yapıyoruz diye. Ve Fırat'ın kalbi  kırıldı. Ağladı. Bizde o gün söz verdik birbirimize,  kırılan bütün kalplerin hesabını soracağız diye.

Oturmuş beraber çay içiyorduk. Gidesim var dedi Alper. Farklı yerlere, farklı ülkelere. Gezmek istiyorum fakat bunları yapabilmem için para gerek dedi. Para.İnsanoğlunun en boktan buluşu. Takas en iyisiydi. Şaşırtıyordu bizi bugün. Böyle içini dökmesine bizimle uzun uzun konuşmasına alışkın değildik. Ama hoşumuza gidiyordu onun konuşması.O konuşsun diye biz susuyor, susacağını anladığımızda sorular sorup konuşmasını sağlamaya çalışıyorduk. Sonra birden durdu. Sanki bir şey bulmuştu. Bir şey icat etmişti. Daha önce kimsenin düşünmediği bir şey düşünmüştü sanki. Biz dedi niye yaşıyoruz? Neden geldik dünyaya? Neden kimse yaşamak isteyip istemediğimizi sormadı? Ölünce her şey bitiyor mu?

Bitiyor ya da bitmiyor onu bilemiyoruz Alper. Çünkü hiç ölmedik. Hiç yaşamadığı bir durumun neler getirdiğini nasıl bilebilir kı insan? Bilemiyor Alper.

Sen çok konuşmazdın noldu sana? Gezmek mi istiyorsun. Gezemezsin. Çünkü paran yok Alper. Burda böyle geçmek zorunda hayatın. Elinden ne gelir ki. Hiç bir şey. Ellerini ceplerine sokup yürümekten başka ne gelirki elinden. Bunları düşündüğünü bilmiyorduk. Biz bunları yıllardır düşünüyoruz Alper ama cevabını bulamadık. Hala düşünüyoruz. Ama cevabı olmayan sorular bunlar sanırım Alper. Annen ya da baban geri gelseydi onlara sorardın ölümün nasıl bir şey olduğunu.

İşte bu zayıf noktasıydı Alper'in. Bu işte ustalaşmıştık artık. Alper'in kalbi kırılmıştı bunu rahatlıkla anladık. Ve buna neden olan bizden biriydi. Farkında değildi kalp kırdığının. Ama bu neyi değiştirirdi ki?
İnsandan önemli hiçbir şey yoktur dünyada. Ve onun kalbini kırmak kadar da kötüsü yoktur.  Bilmeyerek yapılsa bile. Dikkatli olmak gerek. Tıpkı karşıdan karşıya geçerken olduğu gibi. Ama intikam almak bir çeşit cezaydı.

Fırat'tı Alper'in canını acıtan. Yola beraber başkoyduğumuz Fırat. Ondan nasıl intikam alacaktık? Çok düşündük ve onu çocukluk günleriyle vurmaya karar verdik. Aykut'u gidip bulduk. Çıkardık Fırat'ın karşısına.
-Ben Aykut abin
-Abim  değilsin sen benim. İnsan hayatının en güzel, en saf, en temiz zamanlarını hatırlatıyorsun bana. Bu özlem başımı ağrıtıyor, kalbimi acıtıyor.

Aykut'un Fırat'a çocukluk günlerini özleteceğini biliyorduk. Böylelikle Fırat'a da yaptığı yanlışın cezasını ödetmiş olduk.



kara kedi

3 Aralık 2014 Çarşamba

Bu Da Böyle Bi' Anımdır

-Buyrun!
-Ya benim midem bulanıyor da, sence ne alayım?
-Çubuk krakerler şu tarafta.
-Heh, peki. ise yarar mi yani geçer mi bulantı?
-Geçer geçer.
-Ne kadar bu?
-25 kuruş.
-Şurdan alır mısın?
-Alırım, alayım. (...) para üstünüz...
-Heh, sağolun iyi günler.
-Size de.

.
.
.


-Efendim hacı. İşteyim. Yedi sekiz gibi çıkıyorum iste. Orda napcanız? Ne maçı la? Olum koyarlar bize ya.  Bilmiyorum ya çok gelesim yok benim şimdi zaten tekim dükkanda. Haber veririm size ben. Arif abi yok şu an gelsin de bir. Para ne kadar var sizde? Ya benim sıkıntı da biraz, yani yirmi lira falan var. Sen bana versen ben haftalığı alınca versem sana? Eyvallah hacı. La müşteri geliyor, ben Arif abi gelsin çıkarım. Verir verir. Hadi Allah'a emanet.
-Bakar mısınız?
-Buyrun?
-Bu sütlerin tarihi geçmiş midir?
-Zannetmem, üzerine bakarsanız anlarız.
-Okuyamadım ya. Bir de siz bakar mısınız?
-Bakayım. ... 3 günü var bunun.
-Tamam, ne kadar bu?
-2.50
-Şuraya bıraktım.
-Sağolun.

.
.
.

-Oğlum önemli bişey var mı?
-Algida geldi abi. Mal bıraktı. Ödeme yapmadım.
-Bişey dedi mi?
-Selami var.
-Aleyküm selam.
-Abi bir de beni bugün biraz erken salsana?
-Hayırdır?
-İstanbul tarafına geçicem abi.
-Noldu lan, sevgilin mi aradı?
-Yok abi ne sevgilisi, etrafımda kız yok benim.
-Hadi len, Turgut'un oğlusun sen. Senin olmayacak da benim olacak. Şerefsiz seni.
-...
-Neyse Ferdi, ben arkadayım. İstediğinde çık sen. Yarim saat önce uyandır beni.
-Abi hiç yatma istersen.
-Ne o lan, hemen mi çıkcan?
-Çıkmayım mı?
-Çık hadi çık. İşçi milleti  değil misiniz, aklınız fikriniz kaytarmakta anasını satayım.
-Abi isveren milletine hiç girmeyim istersen.
-O kadar vaktin varsa ben yatayım olum.
-Yok abi, özet geçicem zaten. Benim SSK noldu? Neyse kaçtım ben.

.
.
.

-Hayırlı işler Cemal Abi!
-Eyvallah aslanım, ne bu acele? Kız mı bekliyor?
-Yok abi ne kızı allasen ya.
-Hastir lan, Turgut'un oğlusun sen. Yakıştıramadım sana, hemen bul bir tane.
-Kolay gelsin abi, aman elini kesme. Alo? La çıktım ben, geliyom.

.
.
.

-Selamun aleyküm
-...
-Pardon. Pardon. Pardon. Müsaade eder misiniz? Şuraya geçebilir miyim?

.
.
.

-Napıyonuz lan?
-Napalım hacı, oturuyoz.
-Pardon boş mu acaba? Eyvallah. Abi bir türk kahvesi versene bana, orta.
-Hayırdır la?
-Uykum var olum. Sigara alın?
-Şimdi içtik biz.
-Ben alırım bir dal.
-Sen rahat izin aldın mi la?
-Aldım olum, bilinçli işçiyim ben, her türlü alırım.
-Ee burda mi izlicez maçı. Yayın yok burda.
-Izlemicez ya. Vazgeçtik.
-Yapacağınız işe tüküreyim la sizin.
-Tamam işte be uzatma.
-Olum babamın gençliğini bilen herkes "Sen Turgut'un oğlusun." diyor
sevgili soruyor lan. Resmen baskı altındaydım biiiiip ya.
-O bip ne lan? Adam gibi küfür etsene.

.
.
.
kirve