18 Mart 2015 Çarşamba

Aşk örgütlenmektir!

Bir bilim adamının karşısında olduklarını bilmiyorlar. Onlarla ilgilendiğimi, onları dinlediğimi, onlarla konuşmaktan hoşlandığımı düşünüyorlar.
Deneye başladım.
-Katil olmak ister misin? (Denek'i iyi kullanabilmek için böyle herkesin ilgisini çekebilecek sorularla başlıyorum.)
-Hiç düşünmedim. İstemem heralde.
-(Düşünmediğini biliyorum. Hiçbiriniz bir şey düşünmüyor.) Neden istemezsin? Ben istiyorum mesela. Nefret ettiğim, acı çektirmek istediğim, öldürmek istediğim insanlar var.
-Benim de sevmediğim insanlar var aslında. Ama ben onlarla uğraşmayı pek istemiyorum. Ben yapamam öyle bir şey. Bence sen de yapamazsın.
-(Yavaş yavaş avucuma düşüyor. Konu ilgisini çekmeye başladı.) Şuan yapamam. Çünkü dünyayı daha temiz bir hale getirmek için öldüreceğin varlıklar yüzünden seni cezalandıracak bir örgüt var.
-Neymiş o örgüt?
-Devlet. (Örgüt kelimesi genelde kötü çağrışımlar oluşturur insan beyninde. Bakalım benim denek bir tepki gösterecek mi?)
-Örgüt mü? Hayır. Devlet bizim için var olan bir kurumdur.
-Bizim için var olan ama bizi öldüren.
-Bizi öldürmüyor. Hakedenleri öldürüyor.
-Keşke bende öldürebilsem hakedenleri.
Ben bir bilim adamıyım. Gözlerimi deneklerimden ayırmıyor, her hareketlerini en ince ayrıntısına kadar izliyorum. Söylediklerini iyi dinliyor, tepkilerine göre hareket ediyorum.
Bazen kızarıyorlar, bazen bir gülümseme ele geçiriyor yüz hatlarını. Verecekleri tepkileri tahmin etmeye çalışıyor, verdikleri cevaplardan bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Çünkü bu deneyler benim için çok önemli. Başka yerlerde, başka insanlara karşı yapabileceklerimi, sevdiğim insanları mutlu EDİP (derken karanfil elden ele) sevmediklerimi nasıl üzeceğimi bu insanlar üzerinde deniyorum. Bu denekler benim için hiç bir şey ifade etmiyorlar. Onları sevmiyorum yada onlardan nefret etmiyorum. Sadece onları kullanıyorum. Deneklerimin üzülmeleri yada sevinmeleri beni hiç etkilemiyor. En büyük sorunum sevdiğim insanlar. Kafamda sevdiğim insanlarla köprüler yapıyor sonra yıkıyor sonra tekrar yapıyor ve yine yıkıyordum. Bu hep böyle gidiyordu. İş makineleri, dozerler, kamyonlar hiç susmuyorlardı beynimde. Toz toprak içindeydi her tarafım. Şimdide bir çeşit işçi olmuştum. Hakkımı yiyorlar, beni sömürüyorlar. Bu kadar çalışmaya, cefaya, toz toprağa rağmen mutlu olamıyorum. Sevdiklerim için bilim adamı oluyordum, işçi oluyordum ama köprüleri yapılı bırakamıyordum. Sonra bir şey oldu. Köprü yapamıyordum artık. Konuşamıyordum insanlarla. Onları görüyor ama ulaşamıyordum.
İyi ya da kötü toplum içinde bir yerim var. Ben varım. Bir bilim adamı değilim. Bir işçi değilim. Yaşayan, var olan milyonlarca insandan biriyim. Değersizim. Çünkü az bulunan şeyler değerli olur. Ama kolunu kaldırsan bir insana çarpıyor. Artık insanları sevmiyorum. Onlardan korkuyor, uzak durmaya çalışıyorum. Bazılarının varlığı beni delirtiyor. Benden sevme işlevini almışlar, saklıyolar
ve her adımda 'soğuk' diyolar. Daha soğuk, çok soğuk ,çok. Bulamıyorum. Ölmek istiyorum Tanrı kızıyor. İnsan sevemedikten sonra niye yaşar ki Tanrım diyorum cevap vermiyor.

Ayrıca aşk örgütlenmektir!

kara kedi

16 Mart 2015 Pazartesi

Koltuğumda Bir Piç



Karanlığın tohumundan biten erguvanlar misali
Ben tekim, ben varım ve ben değiştireceğim bazı şeyleri
Evimdeki koltuktan başlayacağım işe
Ve ey dünya
Yedi sülalen şaşacak bu değişime
Çünkü, taşır koltuğum altında ve üstünde
Yatay ve dikey bir ideoloji

Bir ideoloji ki ne para ne eşitlik
Her an her zaman her yerde
Safi değişiklik
Çünkü duran kirlenir
Ve ben elbet temiz kalacağım

Bir ideoloji ki hem Allah ve hem adalet
Rahim şimdi bir müslüman barındırır içinde
Baba Piç
Kudüs şimdi babalık vazifesinde, mazlum
Anne, bana helva yedirsene

Ve sen kartlaşmış dünya
Felçli bir yatalağın çaresizliğiyle seyredeceksin olup bitenleri
O kokuşmuş, alçak gebeşliğinle
Sen seyrederken ben değiştireceğim,
Ve bi zaman sonra biz olacağız, bizler
Bastığımız toprağı titreteceğiz
İnleyen her müslüman için semada bir kuş belirecek
Ve sen ey dünya lekelenmiş, karartılmış
Seyredeceksin!

Eski koltuğumu,
Cehennem ateşinde yakmayı planlıyorum.
O yanarken cayır cayır
Seni de çamaşır suyuna basacak annem
Ve bütün bu curcunada
Biz helvanızı yiyeceğiz
Senin ve eski koltuğumun
Ve
Yedi sülalen
Şaşacak
Bu değişime

fıstıkçı şahap
kirve
badi parmak
vangelo 
santo 

15 Mart 2015 Pazar

Bulmaca

-Sürpriz oldu bu şiir doğdu

İnsan mutlu gününde şiir yazamıyor güzel kız
Mutlu gününde düşünemiyor Tûr dağını
Yalnız kalıp uyuyanları izleyinceye
Beynimde binbir şarkıyı aynı anda dinleyinceye
Ezan bitinceye kuşlar ötünceye
Toprak yağmur duasına çıkıncaya
Ben zamanı öpünceye
Tek sefer hatıra gelmiyor
Varlığın dostluklar dışında tüm kuvvetiyle
Bilince kurduğu bulmaca
Yokluğumun gümüş odaları kurşunlanıyor işte
Tam olarak bu anlarda
Vücudum aşağı yukarı uyuşa uyuşa
Uyku telkin ediyor şakaklarıma
Ben uyursam an biter ölürüm diyorum
Gün ölür ben uyanırım
Biten herşey siner ciğerlerime
Burnum bir duman is gibi çeker ta içine
Buz dağının görünmeyenini
Tam o anlarda
Uyurum ölürüm erir titaniği batıran buz kütlesi

kirve

13 Mart 2015 Cuma

Hangi Kuş



Ben kaldım böyle bi süre
Dedim varlık seferden ibaret yüzyıllar boyu
Öncesi hanif diye öğrendik de biz
Allah hangi Allah hangi bildiğimiz

Ve hangi dağda ölmemiş ki bir kuş!
Şimdi mahzun badi parmağım.
Yalnızlığımızı dağlara gömdüler ve Allah
Hangi
İşte diyorum
Ve kuş daldan düşüp ölüyor

Zirvesine göz koyduğum dağlara bak
Oralarda peygamberler olur vahiy gelir ikraa!
Okumak bir dağın gölgesinde peygambere sığınmak Allaahhh!!
Ki Allah ve adalet ayrılmaz bir bütündür
Kuş bütünün bir avuç uçtuğu diyar diyar

Hangi Allah dediler
Kime secde diyorum
Müşrik dönerdi peygamber tavaf etti
Biliyorum!
İkra'dan önce yankılanırdı semada
"Bismike Allahümme" çokça yankılandı
Öyle bir yankı ki besmele yerine yazıldı
Hangi Allah dediler
Kime secde diyorum
Yalnız ve mahzundu badi parmağım
Ve yalnız ve mahzundu ilk vahiy
Gençliğim de hiç bu kadar benzememişti
Bir kuşun bir dağda ölüşüne
Secde eden alnıma bulaşmış kanı
Tanrım ve Allahım
Meleklerin kanatları ayaklarımı tırmalıyor

Memleket allah diyordu ben aLLahhh!
Yaşamış ve yaşayacak kadar kadar Allah diyordum var

Yel esti uçtu kuş, geldi vahiy, dondu badi parmak
Kat kat büründü haber, söndü sönecek
Ve dahi o kuş gençliğim gibi alevdendi
Kurşun kapladı semayı
Karardı gök
Uyan ey halkım 14 yüzyıl evvel yarıldı gök
Ne alacakaranlıklar ne de diğer Allahlar
Nasil ki tek güneş sade semada
Öyle de tekbir Allah var
Tanrı değil kuşumdu ölen
Bilemedin Niçe amca
Hiç yoktan vurdular kafeste bir Tanrıyı
Kuşum öldü
Allah var
Hala var


fıstıkçı şahap
vangelo
kirve
badi parmak