Kapının önünde durup onu açtı ve "Anne ben çıkıyorum." dedi
çocuk. "Yanarsın!" dedi annesi. "Ben aydınlık olacağım. Benimle çıkacak
karanlıklar aydınlığa." dedi çocuk. Ağladı kadın. Saat, gün, hafta, ay,
yıl, nehir, deniz, okyanuslarca ağladı kadın. Bütün insanlık yitti onun
yaşlarıyla. "Yandım." dedi çocuk. Gökyüzünden yağan annesinin göz
yaşlarına. Bir çöle bir çocuğun yüzüne düştü annesi.
Yürüyordu çocuk yağıyordu annesi. Dünya yanalı çok olmuştu,
söndüremiyordu kadın. "Yavrum!" diye inledi gökler. Yüzleri bulutsuzdu.
Başını kaldırmadı çocuk. Biliyordu ki yanacaktı. Bir adım daha attı
"Arayacağım." dedi.
Hiçliğe denk geldi çocuk. Sendeledi. Soru sormadı cevap
almadı. Saat, gün, hafta, ay, yıl, nehir, deniz, okyanuslarca bekledi
çocuk. Birden kolunu kavradı gökler. Çocuğun başını göğsüne yasladı.
Sıcacıktı. Saat, gün, hafta, ay, yıl, nehir, deniz, okyanuslarca ağladı.
"Zaten yanacağın kadar yanmışsın, ağla," dedi gökler. "Yağıp söndür
yangınını." Ağladı çocuk saat, gün, hafta, ay, yıl, nehir, deniz,
okyanuslarca.
Çocuğu sandalyeye oturtup kapıyı kapadı annesi. Çocuk
yanmış ağlıyordu; sesi yoktu. Gökten düşen üç elmayı getirdi kadın.
Birini ateşe ötekini zamana sonuncusunu da sulara attı. Çocuğun elmaya
ihtiyacı yoktu.
vangelo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder